Tapu
Sevinçli bir halde tapu dairesinden çıkan yaşlı adam düşünüyordu; “Rahatladım vallahi. Ölümlü dünya bugün varız yarın yokuz..”
Oturduğu evinin tapusunu oğlunun üzerine yaptırmıştı. Bir lokantada öğle yemeği yedi, parkları bahçeleri dolaştı. Bir bankta otururken bir şarkı sesi duydu, Cem Karaca çalıyordu; “Allah yar! Allah yar!”
Akşamüstü eve gitmeye karar verdi, yolda giderken tatlı tatlı düşünüyordu; “Ben ölünce bin tane işle uğraşmasına gerek kalmadı, iyi oldu!” Daha sonra oğlunun onu zorla doktora götürüşü aklına geldi;
– Çok ısrar etmişti kerata doktor için. Sağlığıma bu kadar önem veriyor, ziyaretime de gelse ya!
– Eşi de pek bizimle geçinmeye çalışmıyor ama.. Olsun canım sonuçta canım torunlarımın annesi!
Kendi kendine söylenmeye devam ediyordu; “Bakalım hanım ne diyecek bu duruma, gelinimiz bize gelip gitmiyor diye biraz kırgın ama olsun.
Düşüne düşüne evinin kapısını çaldı, zorla bir gülümseme aldı yaşlı adamın yüzünü. Hanımı açtı kapıyı adam hanımına gülümseyerek; “Nasılsın hanım?” dedi.
Hanımı elindeki çiçek suladığı kabı göstererek; “Ne yapayım, çiçeklerimi suluyordum.”
Hanımı devam etti;
– İnsan özlüyor köyü, yeşilliği.. Köy gibi olmaz ama ne yapalım. Şimdi köyde olsaydık keşke, ne güzel olurdu.
İhtiyar adam çok şaşırmıştı ve hanımına; “Hanım sen köyü pek sevmezdin, geçen yıl biraz kalalım demiştim; torunları özlerim diye tutturdun, kalamadık.”
Hanımı çiçeklerine doğru dönerek cevap verdi;
– İnsan doğduğu yeri, çocukluğunun geçtiği yeri özlüyor. Çok bunaldım şehirden, insan kırda bahçede ağaçların altında yürümek istiyor.
– Tamam hanım gideriz, sen yeter ki iste! Biraz havalar ısınsın gidelim hemen.
– Havaların ısınmasına daha çok var, kim bilir ne zaman ısınır. Beklememiz şart mı bey?
– Kaç yıllık evliyiz anlayamadım hanım ben seni. Kaç yıldır köye gidelim dediğimde olmaz diye tutturuyordun, bugün de gidelim diye tutturuyorsun. Neyse bugün ne oldu anlatayım bak sana.
Kadını bir endişe sardı ve sordu;
– Ne oldu, oğlanı mı gördün?
– Yok hanım! Nereden göreyim o keratayı. Cebinden bir kağıt çıkartarak sordu;
– Bu kağıt nedir hanım biliyor musun?
– Hayırdır bey?
– Yarın ne olacağımız belli değil hanım. Vade geldiğinde bize bir şey olursa, oğlumuz uğraşmasın diye evin tapusunu onun üzerine yaptım. Hanımının sevineceğini beklerken, hanımı acı bir gülüşle baktı kocasına. Yaşlı adam bunu normal bir gülümseme zannetti.
Hanımı söylenmeye başladı;
– Oğlan da buraya gelmişti, sen gittikten birkaç saat sonra.
– Vay hayırsıza bak sen! Sormadın mı bunca zamandır neden gelip gitmiyormuş yanımıza! Sana söylemiyordum ama bizi unuttu diye üzülüyordum. Torunları da getirmiş mi bari?
– Evet, Kerem’i getirmiş, o da: “Sıkıldım hadi hemen gidelim!” diye tutturdu.
– Hayırsız ya, keşke akşamüstü gelseydi de bende görseydim. Niye sabahtan gelmiş ki?
Hanımı tedirginlikle çiçeklerle uğraşır gibi yapıyordu sesi titrer halde; “Şu kağıdı getirmiş.” diyerek masada duran kağıdı gösterdi.
Adam hanımın sesinden dolayı bir şüphe duydu ama tam emin olamadı. Sevinci daha kursağında iken kağıda uzandı. Kağıdın bir mahkeme kararı olduğunu gördü.
Yaşlı kadının gözleri kızarmıştı, kocasını kolundan nazikçe tutarak koltuğu oturttu ve çiçeklerin yanına doğru gitti. İhtiyar adam gözlüğünü taktı ve kağıdı okumaya başladı;
“Yaşı ilerlediği ve akli dengesi yerinde olmadığına ve tüm varlığını idare ve idame edemeyeceği; ekte belirtilen doktor raporu ile de tespit edildiğinden dolayı, taşınır ve taşınamaz resmi varisi olan oğlu Muzaffer tarafından idaresine karar verilmiştir.” Yaşlı adam başına öne eğdi, kağıda boş boş bakmaya başladı. Hanımı gözyaşlarını silip, çiçeklerin başından ayrılıp kocasının yanına oturdu, eşinin titreyen ellerini tuttu sıkıca. İhtiyar adam oğlunun onu neden zorla doktora götürdüğünü anlamıştı. Yüreğindeki acıyı bastırmaya çalışarak;
– Üç senedir hiç uğramadık, köydeki ev ne haldedir acaba?
– Canım ne olacak! Bir gün de temizlerim ben, dert etme sen hiç.
– Dizlerin üşürdü senin o evde..
– Merak etme üşümem ben üşümem..
– Yarın mı gidelim diyordun hanım sen?
– Eşyaları bir taksiye atsak, son köy otobüsüne yetişiriz herhalde.
– Olur, zaten köydeki evde bizi idare edecek kadar eşya var, ben hemen hazırlarım tüm eşyaları.
– Tamam hanım, hazırlan. Şu kağıdı da tapunun yanına koy, oğlan geldiğinde aramasın.
İhtiyar içinden düşünüyordu; “Dünya fani, Allah yar..”
Kadın hızla hazırlanmaya başladı, birileri gelmeden hemen gitmek istiyordu bu evden. Giysileri hemen bir valize tıkıştırdı, fotoğrafları duvardan alırken oğlunun fotoğrafına denk geldi. Almak ile almamak arasında kaldı ve almamaya karar verdi. En son duvarda asılı duran, torunu için kendisinin ördüğü patiği aldı ve öptü, mavi patiklerin üstünde kadının gözyaşları damlıyordu.