O FOTOĞRAFIN HİKAYESİ…
Dünyaca ünlü Britanyalı primatolog Jane Goodall 2 Ekim 2025 günü 91 yaşında vefat etti...
Afrika’da yaşama ait ve şempanzeler üzerine yaptığı çığır açıcı çalışmalarla tanınıyor. Jane Goodall Enstitüsü’nden yapılan açıklamaya göre, Dr. Goodall, ABD’de bir konuşma turu için gittiği California’da doğal nedenlerden hayatını kaybetti.
Zonguldaklı Emrah Küçükertunç, Jane Goodall’ın anısına kendisiyle tanışma hikayesini kaleme aldı:
Jane Goodall ile Gombe’de Karşılaşmam:
Gombe’ye ilk gidişim, Tanzanya ağır raylı demiryolu inşaat projesinde çalışmaya başlamamdan yaklaşık yedi ay sonraydı. Gombe hakkında önceden bilgim vardı. Daha Türkiye’den ayrılmadan önce Richard Dawkins ve Carl Sagan’ın kitaplarında Jane Goodall’ın Gombe’deki çalışmalarını okumuştum. Büyük kuyruksuz maymunların ve primatların evrimi benim uzun süredir ilgi alanımdı. Bu konularda çok sayıda kitap ve makale okumuştum.
Gombe’ye ilk ulaştığımda beni Khalfan Kikwarley adında genç bir rehber karşıladı. Ormanı iyi bilen, sıcakkanlı bir insandı. Gombe’de şempanzelerin yaşadığı bölgeler oldukça dik yamaçlardan oluşur. Bazen saatlerce yürürsünüz ama hiç şempanze göremezsiniz; çünkü sürüler halinde uzaklaşmış olabilirler. Bu yüzden rehberler ormana dağılır, şempanzeleri gören bağırarak diğerlerine haber verir, hep birlikte onların olduğu bölgeye yönelirsiniz. Şempanzeler çığlık çığlığa etrafınıza doluşur. Aslında tek bir saldırısıyla yetişkin bir şempanze yetişkin insan boyutlarındaki dört kişiyi rahatlıkla öldürebilir. Buna rağmen buradaki şempanzeler insan görmeye alışık oldukları için insanlara saldırmıyorlar, hatta umursamıyorlardı bile.
Tanzanyalılar çok mülayim, çok sıcak insanlardır. Benim için Afrika ilk kez tanıştığım bir yerdi. Hem toprakları hem insanları yeni tanıyordum. Khalfan’la da kısa zamanda samimi bir bağ kurduk. Kendisi dindar bir Müslümandı; İslam tarihi üzerine sohbet ettik. Bu konularda bilgi sahibi olmam onun hoşuna gitti. Bana bir hikâye anlattı: 1960’ta Jane Goodall buraya ilk geldiğinde kampını kurmuş, yanında hayatta kalabilmek için erzak getirmiş. O yıllarda genç bir delikanlı olan dedesi Rashidi ona çok yardımcı olmuş. Daha sonra babası Jumanne de burada çalışmış. Şimdi de kendisi, yani üçüncü kuşak, Jane’in yanında rehberlik yapıyordu.
Yıllar sonra Jane Goodall’ın İnsanın Gölgesinde adlı kitabını okuduğumda Rashidi’den ve onun sekiz yaşındaki oğlu Jumanne’den bahsettiğini gördüm. Khalfan’a sordum; gülümseyerek, “Evet, ben Jumanne’nin oğluyum” dedi.
Jane Goodall Gombe’ye yılda iki kez gelirdi: Ocak ve Temmuz aylarında. Gombe’ye ulaşmak zordur. Önce Darüsselam’dan Tanzanya’nın batısındaki Kigoma şehrine uçarsınız; yaklaşık iki buçuk saat sürer. Oradan teknelerle anlaşmanız gerekir. Genellikle 180–200 dolar arası fiyat verirler. Basit, ilkel teknelerle Tanganyika Gölü’nün kuzeyine doğru iki saatlik bir yolculuk sonunda Gombe’ye ulaşırsınız. Ulaştığınız noktaya ayak bastığınızda, aynı anda 3 ülkeyi görürsünüz. Bulunduğunuz yer Tanzanya'dır. Sağ tarafınıza kafanızı çevirdiğinizde Brundi’yi görürsünüz. Tam karşıdaki kıyı da Demokratik Kongo Cumhuriyeti'dir. Tekneci gece teknede uyuyarak sizi bekler; siz ormanda iki gün geçirirsiniz.
İlk ziyaretimde Khalfanla konuştuk ve bir sonraki gelişinde Jane Goodall’la buluşmam için sözleştik. Dört beş ay sonra, Jane’in Gombe’ye geleceği tarihte oraya yeniden gittim. Bu defa yanımda annemi de Türkiye’den getirdim. Onun da Jane’le tanışmasını istedim.
Gombe’ye ayak bastığımızda bizi Dr. Anthony Collins karşıladı. Kendisi İngiliz bir biyolog, babun araştırmacısı. Jane onu 40 yıl kadar önce İngiltere’den getirmiş, o zamandan beri Tanzanya’da yaşıyor. Anthony Collins’e Richard Dawkins’in kitaplarını okuduğumu söyledim. Beni hemen uyardı: “Sakın Jane’in yanında Dawkins’in adını anma. Jane spiritüalisttir, Dawkins ise katı bir materyalist. Onu sevmez” dedi.
Sonra Jane’in kulübesine doğru yürüdük. “Ev” dediğim aslında çok basit bir kulübeydi. Camları bile yoktu, tel örgülerle kaplanmıştı. İçeri girdiğimizde Jane eski bir kanepede, dizlerini kendine çekmiş, kucağında tabletle bir şeyler okuyordu. İçerisi çok eski eşyalardan oluşuyordu; muhtemelen çoğu 1960’lardan kalmaydı. Duvarlarda 5–6 kertenkele dolaşıyordu. Jane o kadar vahşi yaşama alışmıştı ki onların varlığı umurunda bile değildi.
Ben, “Beş dakikanızı alacağım, sadece sizi ziyaret etmek istiyorum” dedim. O ise gülümseyerek, “Hayır, lütfen oturun” dedi. Ve uzun bir sohbet başladı. Saatlerce konuştuk. Primatların ve büyük kuyruksuz maymunların evriminden, ortak atalardan ayrılma süreçlerinden bahsettik. Konu konuyu açtı, siyaset bile konuştuk. Dünya liderlerini eleştirdi; bazılarını sert bir şekilde, bazıları hakkında ise olumlu konuştu. Ben de ona Zonguldak’tan, Türkiye’den bazı şeyler anlattım.
Derken, sohbetin doğal akışı içinde Richard Dawkins’den söz etmek zorunda kaldım. Jane birden irkildi, ciddi bir ses tonuyla, “He is my enemy” dedi. Yani, “O benim düşmanımdır.” Ama bana kızmadı, öfke göstermedi. Ben hem Dawkins’i hem Jane’i severim. Bu yaşta, bu olgunlukta, sırf inanç farklılıkları nedeniyle bu kadar bilenmiş olmalarını anlamakta güçlük çekiyorum.
Uzun sohbetin ardından ayrılma vakti geldi. Kapıya birlikte çıktık. Jane birden durdu, ellerimi tuttu ve “Gözlerimin içine bak” dedi. O an heyecandan elim ayağıma dolaştı. Karşımda bir efsane vardı. Ellerini tutup gözlerinin içine baktım. Fotoğraf çektik. Biraz daha oturduk, sohbet ettik. O sırada, içimdeki heyecan ve sevgiyi tutamayarak başımı omzuna koydum. Öyle bir fotoğraf daha çektik. İlk fotoğrafın hikayesi bu işte.
Ertesi gün dönüş yolunda bu fotoğrafı Dr. Anthony Collins’e gösterdim. Gülümseyerek, “Sen çok şanslı bir adamsın. Jane herkesle bu pozu vermez” dedi.
Bugün Jane Goodall’ın ölüm haberini aldığımda, hafızamda en çok o an canlandı: ellerini tutup gözlerinin içine baktığım, sonra da başımı omzuna koyduğum o an… Hayatımın en değerli hatırası olarak içimde yaşayacak. Jane Goodall artık aramızda değil, ama onun sevgisi, bilime adadığı ömrü ve insanlığa bıraktığı miras asla unutulmayacak.
Bu arada Tanzanya’dan tamamen ayrılalı 3 yıl oldu. Şu anda Hamburg Limanı’nda enerji santralleri bölgesinde çalışıyorum. Ama Tanzanya benim ikinci memleketim. Orası artık hayatımda her zaman olacak. Her zaman gideceğim oraya. Bu arada Safari organizasyon işime de devam ediyorum. O bölgeye Safari tur yapmak isteyenler yine benimle iletişime geçebilirler.
Emrah Küçükertunç-3 Ekim 2025-Hamburg
Mehmet Ali Arslan, Name Gazetesi Haber Blog
