~ÇAY KAŞIKLARI~
Ali bey tüm bedeninde ağrılarla kalktı yatağından. Ve temiz havayla kendine gelmek için balkona çıkmıştı...Apartmanın bahçesinde komşusuyla sohbet eden eşini duyunca, kendisini göstermeyecek şekilde geri çekildi ve dinlemeye başladı eşinin sitem dolu sözlerini...
-"Erkekte neymiş komşu.Bütün iş kadında bitiyor... Bak bizim herife. Sümsüğün teki.Köyden o müdüriyetteki işi yüzünden buraya göç ettiğimizden beri bir adım ilerleme yok.Hoş o işe başlamasa peşin peşin evlenmeyeğimi söylemiştimde, zar zor anca o müdiyette çalışmaya başladı. Dünya umurunda değil adamın. Ne zaman biri sorsa" çok iyiyim"der. Birkere üzüldüğünü, birşeye moralini bozduğunu görmedim...Gece yarılarına kadar kahvehanelerde sürtecek kadar tembel.Karısına okadar sene istememe rağmen köşedeki çiçekçide satılan mimoza çiçeği getiremeyecek kadar cimridir.Her ay çiçekli bir fistan alır gelir en ucuzundan...Birde sakarmı sakar...Bir insan nasıl dosyaları iğnelerken, parmaklarına batırıp yara eder kuzum? Bizimki varsa yoksa sabah kahvaltısında herkesi sofrada toplasın... Birde çay kaşıklarına bir düşkün sorma... Şimdi bağırır camdan. Hadi Nalan kahvaltıyı hazırlada, herkes eksiksiz masada olsun diye-"demişti komşusuna.
Ali bey'in biran yüzü düştü ama, yinede hiç duymamış gibi davrandı bu sözleri...Fazlasıyla kırıldığını belli etmedi. Ve, balkona yeni çıkmış, o anda eşini görmüş gibi yaparak bağırmıştı aşağıya
-" Hadi Nalan kahvaltıyı hazırla.Herkes eksiksiz masada olsun"demiş ve düşünceli bir halde inmişti mutfağa... Duyduklarını düşünüyor ve biryandan,
-"Caaaannn...Ceydaaa...Hadi kahvaltıya gelin çocuklar.-"dediğinde oflayarak gelmişti çocukları masaya... Nalan hanım komşusuna anlattıklarıyla yetinmemiş gibi bir sinirle girdi içeriye. Ve,
-" Boşanda semerini ye emi. Heralde yakında yüz kilo olursun. Takım elbisenin içinde robot gibi kalmışsın-"demişti binbir surat yaparak... O an çaylar koyulmuş. Kahvaltı tabakları masayı doldurmuştu... Ev halkı çaylarına şeker atıp, çay kaşıklarıyla karıştırmaya başladığında,çıkan o şıkırtı sesini dinledi biran gözlerini kapatıp... O anki huzurunu oğlu Can'ın sözleri bozmuştu.
-"Sen sabah kahvaltısı kuralını diretme peşindesinde, hoca takım için krampon, dizlik, ve forması olmayanlar takıma alınmayacak dedi... Eğer bu defada almazsan yemin ederim seninle konuşmam baba-" dediğinde biraz gülümseyip başıyla onaylanmıştı oğlunun sözlerini... O an lisedeki kızı heyecanla babasına yüklendi...
-" Mezuniyet gecesi elbisemi unuttun herhalde.O elbise benim için çok önemli.Olmazsa olmaz baba. Söz vermiştin. Eğer o albiseyi almazsan, sana olan güvenim sarsılır... -" demişti o da... Ali bey,
-"Tamam bakarız kızım-" deyip çay kaşıklarına daha bir dikkat kesilmişti o an...
Düşüncelerini bu kezde eşi Nalan hanım'ın sözleri bozmuştu yine...
-"İş arkadaşın Rıfat'ı işten atmışlar.İş bulamamışta çöpçülük yapıyormuş.Karısı Sıdıka anlattı... Iyy ne pis iş.Benim eşim çöpçü olacak, bir dakika durmam dönerim annemin evine-" demişti tiksinmiş gibi bir haraket yaparak. O an Ali bey,
-"Canım bırak şu insanları küçümsemeyi.Bak kocanın kapı gibi işi var.Sen boşyere yorma bu düşüncelerle kendini-" demişti kasvetli ortamı yumuşatmaya çalışarak...
Kahvaltıdan sonra Nalan hanım eşini yolcu edreken ise, Ali bey kapının önünden geçen esnafla selamlaşmış,
-" Nasılsın Ali kardeşim? - "sorusuna gülümseyerek,
-" İyiyim Bekir. Hemde çok iyi-"cevabını verince, Nalan hanım arkasından söylenmeye başlamıştı...
-" Çocuklara istediğini alma, eşine bir çiçek getirme... Gamsız adam sende. Dert nedir bilirmisin? Sen iyi olmayacaksında benmi iyi olacağım? -"demişti Ali beyin duyacağı şekilde. Herzamanki gülümsemesiyle el salladı hanımına... Ve sakin adımlarla yürümeye başladı Ali bey sokakta...
Ertesi sabah Cumartesiydi. Ve Can oltaları hazırlamıştı sabah erkenden.Babasıyla birlikte balığa çıkmak için okadar heyecanlıydıki... Babası kahvaltıdan sonra işinin olduğunu söyleyip evden çıkıp gidince yatım saat kadar ağladı kapıda.Nalan hanımda sinirle,
-"Ağlama be... Arkadaşları kahvede dördüncüyü bekliyordur. Oğlu umurunda mı? -" diye susturmuştu oğlunu... Can nefretle bakmıştı babasının ardından... Akşam eve sevinçle geldiğinde ise, bir krampon ve forma vardı elinde... Az önce eve gelen babasına göstererek,
-"Takım hocası sona kalan bir çift kramponla formayı vermese takıma giremiyordum... Sen ne oğlunun istediğini al... Ne de bana zaman ayırıp balığa çık. İşin gücün kahvehane...-"deyip kapıyı sinirle vurarak odasına gitmişti...
Ertesi sabah ise birtek Ceyda konuşuyordu kahvaltı masasında...
-" Umarım benim elbisemide almamazlık etmezsin baba. Tüm ailemide baloda görmek istiyorum. Mezuniyet için gösteri yapacağız arkadaşlarla... - "deyince,
-" Olur kızım-" dedi Ali bey gülümseyerek. Oğlu Can ve Nalan hanım'ın küçümser gibi baktığını hissetmişti belkide...
Sessizce kahvaltıdan kalktı... Ve ceketini giyip, kapıdan çıktı. Akşamına Ceyda'nın istediği elbiseyle eve geldiğinde sevinçle boynuna sarılmıştı kızı... Bir prenses gibi olmuştu elbisesinin içinde.
O günden sonra her akşam eve gece on ikide gelmeye başlamıştı Ali bey. Ve her akşam işten sonra kahveye takıldığı için eşinden bir yığın azar işitti. Nalan hanıma göre beceriksizin tekiydi.Ama elinden bu kadar geldiğini düşündü her gece yatağına girdiğinde uykuya dalana kadar..
Pazar akşamı gelip çattığında sekize kadar Ceyda babasını bekledi. Gelmeyince,
-"Hadi anne... Babam bugünde bizi yalnız bırakacak anlaşılan. Onun tek aile bağı sabah kahvaltılarına eksiksizsiz katılmak. Ve meşhur çay kaşıkları-" deyip büyük bir kırgınlık ve gözyaşlarıyla çıkmıştı evden,annesi ve kardeşiyle birlikte... O akşam babasının, veda gecesinde yaptığı gösteriyi izlememesi, ve kahvehane arkadaşlarını kendisine tercih etmesi yüreğini sızlatmıştı Ceyda'nın... Gösterideki rolünü moral bozukluğuyla yaptıktan sonra, gözyaşlarıyla indi sahneden... Eve geldiklerinde kahvehaneden yeni gelen babasına nefret eder bir bakış fırlatıp,
-"En mutlu günümde yanımda olmadın. Nefret ediyorum senden baba... -" demişti gözyaşlarıyla odasına koşarken...Oğlu Can'ın küskün bakışları ve eşi Nalan hanım'ın bitmek bilmez şikayetlerini oturduğu koltukta uyuyarak bitirebilmişti istemsizce...
Ertesi akşam ise her ay başı yaptığı gibi, birazda eşiyle arasındaki soğukluğu bitirebilmek için üzerinde çiçek desenleri olan bir fistan getirmişti... O an Nalan hanım daha fazla dayanamadı ve eşinin elindeki fistanı alıp sinirle mutfaktaki çöp kutusuna attı...Sonra artık kilosundan üzerine olmayan takım elbisesine baktı eşinin.
-"Sen yemene içmene bak Ali efendi... Boğazından sakın kısma.Bak takım elbisen daracık kalmış üzerinde. Ama karına bir çiçek bile getirme...-"dediğinde kendini sokağa attı istemsizce. Eşi Nalan hanım pencereden arkasından bakarken, mahalleden bir komşusu Ali bey'e" nasılsın"diye sormuş, Nalan hanımda pencereb söze karışıp,
-"İyidir o komşu... Hep iyidir merak etme sen-" demişti sinirli bir tavırla...
Mahalledeki boş alana doğru gelmiş ve bir banka oturmuştu Ali bey... O an birdenbire şiddetli bir sarsıntı olmaya başlamış. Banktan yere yuvarlanmıştı. Deprem oluyordu... Ve dehşetle mahalledeki bazı evlerin teker teker gözünün önünde yıkıldığına şahit oldu... Otuz saniye kadar süren depremin şaşkınlığını biran üstünden attığında ailesi aklına gelmiş, deli gibi evine koşmaya başlamıştı sonra....
Bir dakika sonra apartmana vardığında, zemin katın bir kat aşağıya gömüldüğü ve binanın tamamen yan yattığını gördüğünde korkudan küçük dilini yutacaktı neredeyse...
Binanın yer yer yıkılmış merdivenlerinden çıkıp,dairesine girmiş, dehşetle korkudan sürekli bağıran ve evde bir köşeye sinmiş ailesinin yanına varabilmişti. Artçı sarsıntılar kesilmiyordu o anlarda.Ve çocukları korkudan kendini kaybetmiş gibiydiler o an... Dışardıdan bağırışlar gelince pencereye yöneldi, zorlukla... Bina yan yattığı için pencereye kadar bile ilerlemesi epey güç olmuştu... Mahalledekiler battaniye açmışlar, binadaki herkesin atlamasını istiyordu... Ali bey önce oğlunu kucaklayıp boşluğa, gerdirilen battaniye hizasına bıraktı...Sonrada kızı Ceyda'yı... Daha sonra eşini kucağına aldığında,
-"Kolun kanıyor bey-" demişti Nalan hanım gözyaşlarıyla.
-"Ben iyiiyim.. -" dedi Ali bey. Ve eşinide aşağıda komşularının gerdirdiği battaniyenin üzreine doğru boşluğa bıraktı... Eşi sağ sağlim kurtarıldığı anda bir sarsıntı daha olmuş ve yan yatan bina, çökmeye başlamıştı...Ve saniyeler içşnde yerle bir oldu. Herkes bir tarafa kaçışırken, çocuklar dehşetle,
-"Babaaaaa.... Babaaaa -" diye çığlıklar atarken, Nalan hanım dizleri üzerine çöküp kalmıştı...
Olay yerine gelen kurtarma ekipleri tam on kişi çıkarmışlardı enkazın altından. En ağır olanları ise Ali beydi...
Nalan hanım çocuklarıyla birlikte eşinin konulduğu ambulansın arkasından giderken hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kendi canını hiçe sayıp ailesini kurtaran adama söylediği onca şey bir hançer gibi batıyordu yüreğine...
Saatler süren ameliyattan sonra şuuru kapalı halde yoğun bakıma alınmıştı Ali bey ...
Ne zaman kendine geleceği bile belli değilken, Nalan hanım hastane kantininden dört çay bardağı getirdi babalarını bekledikleri masaya.
-"Babanız hep birlikte kahvaltı masasında olmamızı isterdi. Ve ne çok önemserdi çay kaşıklarını hatırlayın. Şimdi hep birlikte tıpkı onun istediği gibi babanız bekleyeceğiz-" demişti. En güçlü şekilde karıştırdılar çaylarını yoğun bakımın hemen önünde. Çay kaşıklarının şıkırtısı bekleme salonunda yankılanırken, yoğun bakıma kadar ulaşıyordu belkide...
Can antemana, Ceyda ise okula gitti o gün annelerinin zorlamasıyla... Karne gününde ise sınıf arkaşından öğrendikleriyle ağlayarak gelmişti hastahaneye Ceyda...
-"Anne babam ordaymış.. İzlemiş gösterimi. Yalnız bırakmamış beni... Elbisemi alabilmek için işten sonra inşaatta çalışıyormuş... Okulun hemen yanındaki inşaattan gözyaşlarıyla beni izlemiş meğer. Sınıf arkadaşıma aynı inşaatta çalışann babası anlatmış bunları. O da bana söyledi.Ne iyi yürekli bir baban varmış senin dedi.. Babam yalnız bırakmamış beni anne... Bırakmamış-"diye ağlarken, Can da ağlayarak gelmişti bekleme salonuna... Annesi oğlunada ne olduğunu sorunca...
-"Babam yalvar yakar kulüpte ellerinde kalab o kramponları ve formayı bana vermesini rica etmiş takım hocamdan. Yeni krampon ve forma alacak parası olmadığını söylemiş.Oda bir gün boyunca kulübün işlerini görecek biri lazım. Yaparsan oğluna bedelsiz veririm bu forma ve kramponu deyip anlaşmışlar. Bu yüzden takım hocam bedava vermiş o forma ve kramponu. O gün babamın benimle balığa gelememesinin sebebi buymuş. Kahvehaneye gitmemiş meğerse. Takım hocam babamın yoğun bakımda olduğunu öğrenince, babanla gurur duymalısın. O sen mutlu olasın diye, bir forma ve krampon için öylesine ter döktü ki-"demişti....
Hepsi çok pişman olmuştu gerçekten... Üzüntüleri tam bir ay sonra babalarının gözlerini ilk defa o gün açmasıyla mutluluğa dönüşmüş, on beş gün sonra ise taburcu olmuştu Ali bey... Mahalleli başlarını sokacak bir ev kiralamıştı komşularına...Ali bey ve ailesi o eve yerleştiği akşam, evlerinin kapısı çalınmış, Nalan hanım kapıyı açtığında mahalle terzisi Halim beyi görmüştü karşısında...Halim bey bir poşet uzattı Nalan hanıma.Poşeti açtığında mimoza çiçeği desenli bir entari görmüştü.Halim beye neden bu entariyi kendisine verdiğini sorunca,
-"İşine son verilip belediyeye çöpçü olarak girdiğinden beri evi bile zor geçindirdiğini söyledi bir gün bana.Kendisine ikinci bir takım elbşse alacak parası olmadığından dert yanardı Iskartaya ayırdığım çiçek desenli kumaşlardan elbise yapmayı öğrenmeyi istediğini söyledi. Kabul ettim. Koskoca adam çıraklık yaptı bana Nalan hanım.Ellerine iğne bata bata yara olmuştu öğrenene kadar.Sana çiçek alamadığı için çiçek desenli entari dikmesi öyle duygulandırmıştı ki beni.Dükkanda kalan sizin için diktiği bu entari yi ben getirryim dedim bu yüzden-"dediğinde gözyaşlarına boğulmuştu Nalan hanımda...
Eşi sıhhat bulduğu ilk gün güzelce kahvaltıyı hazırladı Nalan hanım. Ve çocuklarıyla birlikte kahvaltı masasında bekledi eşi Ali beyi. Hemde öylesine yüzü gülüyordu ki hepsinin... Çaylarına şeker atıp karıştırırlarken derin bir oh çekmişti Ali bey.
Ve,
-"Bir ailenin birlikteliği, şu çay kaşıklarının şıkırtıyla ne kadarda belli oluyor değilmi? -" demişti.... Sonrada hepbirlikte mutlu bir kahvaltı yaptılar... Yemeken sonra takım elbisesini giydi Ali bey. Nalan hanım ilk defa söylenmemişti elbisesinin dar geldiği ve aldığı kilolardan dolayı...
Ali bey aceleyle çıktı o sabah evden... Aylar sonra ilk iş gününe geç kalmak istemiyordu...İş yerine geldiğinde soyunma kabinine girdi. Ve aceleyle eline aldığı süpürgeyle parktaki dev ekranın olduğu bölümü süpürmeye başladı kalabalığın arasında... O an ekranda bir anda ailesinin sesi duyulmaya başladı...Ali bey başımı kaldırıp şaşkınlıkla ekrana bakınca bir videonun ilerlediğini gördü...Nalan hanım yanında çocukları olduğu halde konuşmaya başlamıştı gülümseyerek.
-"Alilesi mutlu olsun diye hertürlü fedakarlığı yapan belediye çöp personeli eşime siz değerli halkımız karşısında teşekkür ederim. Sana binlerce kez teşekkür ederim Ali bey. Doğum günün kutlu olsun -" dediğinde gözyaşlarına boğulmuşu Ali bey. Hıçkıra hıçkıra ağladığı o an omzuna bir el dokundu ve arkasını döndüğünde eşi ve çocuklarını ellerinde üzerinde mumlar olan bir doğum günü pastası ve yeni bir çay kaşığı setiyle gördüğünde öyle mutlu olmuştu ki....
Ertesi sabah Ali bey erkenden uyanmış balkona çıktığında eşiyle komşusunun sohbetini duymuş,biraz geri çekilerek görünmemek için,eşinin sözlerini dinlemeye başlamıştı sonrada.Şmyle diyordu Nalan hanım:
-'Erkek onca derdi olsada iyiyim diyen, ne olursa olsun ailesinin mutluluğunu isteyen, gece gündüz çalışsada tek şikayet etmeyendir.. Bizim bey ise bitanedir komşum... Ben senelerdir neler düşünmüşüm.Adam o pahalı çiçeği alamıyor diye entari dikmek için çırak olmuş terzinin yanına...Parmakları iğne darbeleriyle hep yara olurmuş meğer...Kendisine ikinci takım elbise alamazken bana dünyaları bağışlamış meğer. Çöpçüymüş babane... Adam gibi adam benim eşim.. Ne şanslıyım komşum... İyiki Ali bey gibi eşim var... Ben çok şanslı bir kadınım-"dediğinde Ali bey gözyaşlarıyla seslenmişti eşine...
-" Hadi Nalan kahvaltıyı hazırla. Herkes eksiksiz masada olsun-"dediğinde gülümseyerek içeriye koşmultu Nalan hanım... Tüm aile fertleri gülümseyerek çaylarını karıştırıken. Çay kaşıklarının şıkırtılarını dinleyen Ali beyin içi huzurla dolarken yüzünde ise güller açıyordu.
Suat Özge