GECEYE BIRAKTIM ZENNUBE

GECEYE BIRAKTIM 

ZENNUBE... 

İlk defa 1960'ta, İzmir Basmane pavyonlarında 'peştamal kuşandı', ablasının jübilesinde. 

Ablası çadır tiyatrolarında yıllarca göbek atmıştı. 
Dansözlük kariyerini o alemde küçümsenmeyen bir mertebe sayılan pavyonlarda tamamlamıştı. 
Artık bayrağı ufaklığından beri yanında çırak gezdirdiği kardeşine teslim etmenin zamanıydı. 

Yaşını üç yaş büyüterek Emniyet'ten belgesini çıkarmış ve ona "günahkar kadın" anlamına gelen 'Zennube' adını yakıştırmıştı. 

"Eniştenin Yeri"nde bir prova vakti, eski tüfek dansözlerden Emine Kuran ile Feriha Tekgül'den (Özcan Tekgül'ün annesi) oluşan jüriden 'aferin' alan Zennube; kalabalık ailesinin umut kapısı, geçim kaynağı, en genci, en güzeli, kısaca medâr-ı iftihârıydı. 
Uzun boylu, esmer, kadife tenli, değirmen taşı gibi büyük oval kalçalı, kara kaş kara göz bir kızdı.

1942'de Milas'ta doğdu. 
Gerçek adı Memnune. 
Bugün üçü hayatta olan beş kardeşten biriydi. 
Çocukluğu Aydın ve Nazilli' de geçti. 

13 yaşında Şükrü Etioğlu adında eşraftan bir tüccarla evlendirildi. 
Hülya adında bir kızı oldu. 
14 yaşında boşandı. 
Çocuklu "dul bir çocuk"tu artık. 

Bu tarihten itibaren ayna karşısında kendi kendine dans etmeye başladı. 
Devrin ünlü dansözlerinden Babuş'un etkisindeydi. 
Bir de "Çift Motorlu" Pamela'nın. 
Ki bu kadının ilginç yanı, meme uçlarında ve kalçasının iki kanadında asılı püskülleri fıldır fıldır döndürerek dans etmesiydi. 
Bunu yaparken kendi dururdu, sadece memelerini ve kalçasını oynatırdı.
Önce sağa, sonra sola. Bitmedi, sonra sağdan sola, soldan sağa. Bu yüzden ona, dudak uçuklatan kinayeler yüklü bir isim takmışlardı: 'Çift Motorlu' Pamela...

On beş yaşında İzmir pavyonlarında neonlu dansözdü. 
Aralıksız on yıl sürecek 'Zennubeli yıllar' işte böyle başladı. 

Adana, İzmir, Bursa, İskenderun, Ankara pavyonlarında üç yıl süren stajyerliğini tamamladıktan sonra, 1963' te İstanbul' a geldi. 

Önceleri kostümlerini Tahtakale bijuterilerinden aldığı incik boncukla kendi dikerken, artık Bella'dan giyinip kuşanıyordu. 

İstanbul'dan önce takılıp kaldığı İzmir ve Ankara'da ikinci ve üçüncü evliliklerini yaptı. 

Cengiz Turan adlı İzmirli bir delikanlıya gönlünü kaptırmıştı. 
Az çekmedi ondan, bu adam "kadir kıymet bilmez" çıkmıştı. 

Bir Ankara turnesinde ise Şükrü Köseoğlu Paşa'nın oğlu Rasim'le tanıştı. Bu da "hayırsızın biriydi."

İstanbul'a gelip de Zeki Müren'in kadrosunda turistik-sosyetik kulüplere terfi edince, memlekette onu tanımayan kalmamıştı. 
Ciddi rakipleri vardı. 

Bir kere o devirde, 9/8 zil çalarak oynamasını bilmeyen dansözden sayılmıyordu.
Kezâ tülle dans edemeyenler de. 

En çok Özcan Tekgül, Aysel Tanju ve Ayşe Nana ile çekişti. 

Bu üçü o sıralar piyasayı adamakıllı tutmuştu. 
Dansta onlardan bir eksiği yoktu. 

Özcan Tekgül alkol enerjisiyle deli dolu bir 'performans' sergileyen uçuk bir dansözdü. 
Aysel Tanju ile Nana ise coştukça soyunanlardandı. 

İstanbulluydular ne de olsa. Striptize uyanmışlardı. 
Zennube ise sahneden kostümünden fire vermeden inerdi. 

1960'tan 1970'in hemen başına kadar süren bu devirde, Anadolu kocaman bir panayır yeri gibiydi. 

Millet fıskiyeli havuzlu püfür püfür yaz bahçelerinde çay-kahve içiyor, çekirdek çitleyip sinema seyrediyordu. 

Demir, tütün, pamuk, incir, kereste tüccarları, kabadayılar, mekâncılar, kimi müzisyenler, bazı emniyet mensupları ile bazı gazeteciler ve tabiatıyla kimi futbolcular hep bu kadınların peşindeydi. 

Zennube de bunların içinde en kolay kandırılanıydı. 

Hemen her turnede kendine yeni bir adam buluyor ve çoğu zaman da hüsrâna uğruyordu. 

Yalnız bir keresinde Hasan Atak adında bir polis, Zennube'ye fena çarpıldı. 

İskenderun'da, bir pavyonda dans ederken tanıştı onunla. 

Babası yaşında, evli barklı bir adamdı. 

Aşkları ayyuka çıkınca Ankara'dan İçişleri Bakanlığı müfettişleri geldi, polisi görevden aldılar. Zennube'yi  de İskenderun' dan kovdular. 

Bir daha bu kente adımını atmasını yasakladılar. 

Zennube İskenderun'dan İzmir' e geçti. 
Fuar başlamıştı. 
Mogambo'da göbek atarken bestekar-udî Çoşkun Erdem'le tanıştı. İki yıl beraber kaldılar. 

Bu sıralar Arap aleminden Ferit el Atraş, Abdülvahap, Sabbah, Abdülhalim Hafız gibi müzisyenler saltanat sürüyordu. 

Özellikle Ferit el Atraş "Habina" adlı şarkısıyla ortalığı kasıp kavuruyordu. 

Nasıl Hamdi Beliğ'in şarkısı Bülent Ersoy tarafından "Maazallah" diye söylendiyse, Çoşkun Erdem de bu şarkının melodisini aynen almış, yeni sözler yazarak Zennube'ye ithaf etmişti: "Zennube hayatım, gel bana gel sevgilim, kaçma benden, gel beraber gezelim" şarkısı herkesin dilindeydi. 

(Bu şarkı 2000'lerin başında tekrar Atilla Taş tarafından yeniden söylendi.) 

Bu şarkının rüzgarıyla şöhreti ikiye katlanan Zennube, dört de film çevirdi. 

Nefesini Keseceğim'de başrol, Şahâne Kadın'da Sevim Çağlayan ile yine başrol oynadı. 

Oynamaz olaydı. 
Çünkü gençliğinin en güzel beş yılını karartacak olan Berker İnanoğlu ile bu sırada tanıştı. 

Vaktiyle Aysel Tanju'yu 'himayesine' alan abisi (Türker Inanoğlu) gibi, o da zavallı Zennube'yi 'himayesine' almıştı. 

Bu ilişki sırasında çok eziyet çekti, hem de hiç çekmediği kadar. 

Aysel Tanju'nun ve Zennube'nin çekilmesiyle nefes alan piyasada tuhaf isimli dansözler türemişti; Tahiyye Salem, Pandora, Türkan Şamil, Tamara, Salome, Semira Semir gibi. 

Zennube'nin bir de belalısı vardı; ünlü babalardan Arap Burhan! 

Bir gece bir gazinoda Berker İnanoğlu ve Zennube demlenirken birden peydah oldu. 

İki taraf da silahlarına davrandı. 

Çıkan arbedede Arap Burhan'ın adamları Zennube'yi bacaklarından, kalçasından bıçakladılar, dans edemesin diye. 

Zavallı aylarca yatalak kaldı. Tam da bu sıra gazetelerden kocası bildiği adamın evlendiğini öğrendi. 

Müjde gibi geldi ona bu haber; beş yıllık "hapis hayatı" bitti, tekrar piyasadaydı. 

Hasat mevsimi Adana'ya gitti. 

Niyeti "para yemeye gelen" pamuk tüccarlarını söğüşlemekti. 

Ama kısmetine bir hacıağa değil de bir futbolcu çıkmıştı. Adanademirsporlu Özden...

Gelgelelim Kartal Yaşar'lı, Füze Selami'li "Lacivert-Mavililer"in, (ki o ekip o günlerde büyük takımların korkulu rüyasıydı) raket ayaklı solaçığı Özden bu aşktan fena halde zararlı çıktı. 

Zennube'yi ona yar etmemeye yeminli yeraltı aleminin en boktan herifleri Özden'i bacaklarından kurşunladılar. 
Özellikle sol taraftan. 

Onun futbolcu aşıklarından biri de "Güvercin Nuri" nâmıyla mâruf milli solhaf Nuri'ydi. 

Hacettepe'de yetişip Eskişehirspor'un Es-Es-Es-Ki-Ki-Ki'li zamanında "Kırmızı Şimşekler"in formasını giyen Nuri, lakabını bir Beşiktaş maçı öncesinde çimlere konan güvercinlerden birini kramponlarıyla telef etmesi 'sayesinde' kazanmıştı. 

Zennube'nin Nuri'yle olan aşkı da o güvercinle aynı kaderi paylaştı. 

1970'lere gelindiğinde son kez gittiği İzmir Fuarı'nda dansözlük hayatını tamamladı. 

Dördüncü evliliğini yaptığı Kazım Ay adında bir deri tüccarı onu "evinin kadını" olmaya ikna etmişti. 

Zaten kilosu 60'ın üstüne çıkmış, bacaklarında kurşun, bıçak façaları... 

Zennube sessizce piyasadan çekildi... 

(Ümot Bayazoğlu, "Uzun, İnce Yolcular", Aras Yayıncılık, 2014)

Daha yeni Daha eski

İletişim Formu