En eski hikâyedir Kadın;
Saçından iktidar,
makyajından medeniyet devşirilen...
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde,
ortasından taşır kederi…
Aşık olunası,
hatta aşktan öldürülesidir nazarda...
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür başucuna...
Herkes yaşamı boyunca
bir kadını öldürür hattı zatında...
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından...
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar...
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür...
Bazen de yok sayarak
dizlerinin üzerine düştüğü caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde...
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır...
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir...
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız,
düşü yasak,
yolu tutsak...
Kadınsa haykıran, sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde...
Yerinde;
Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu...
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi...
Cinsiyetin farklı olmasının amacı,
cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp yalnızca üremeye yarar…”
-Marie Le Jars de Gournay-
《Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine》
Ressam: Saeed Panahzade
İranlı ressam (1975-)